Hiçbir zafer sonsuza kadar sürmez
- Deniz Sezen

- 11 Eki
- 3 dakikada okunur
Geçen gün bilgisayar arşivimde eski bir fotoğraf ararken, dosyalardan birinin içinde bir ekran görüntüsü çıktı karşıma.
Kurumsal hayatımı bırakmış, Amerika’da kendi işimi kurmuş, tonlarca zorluk, bürokrasi ve bilinmezliğin içinden geçmişim. Ve o süreçte web sitemden yaptığım ilk satışın ekran görüntüsünü saklamışım o dosyada.
O anı çok net hatırlıyorum. O ilk satış geldiğinde, içimden coşkuyla “Artık başardım” demiştim. Şimdi ise o fotoğraf, arşivde yerini bile bilmediğim bir klasörün içinde duruyordu.
Bir zamanlar benim için çok değerli olan o kareyi, şimdi arşivin derinliklerine bırakmış ve unutmuştum. Yanlış anlaşılmasın o anın anlamı silinmemişti; sadece o anı yaşayan ben, artık aynı ben değildim.
O zaman satmıştım, başarmıştım — bu gerçekti. Ama o başarıyı bir kere elde ettim diye, zafer duygusu sonsuza kadar sürmemişti.
Ve bu durum bana şunu düşündürdü: Başarılar ve kazanımlar hiçbir şekilde kalıcı değil.

Başarı hakkında bilmediğimiz gerçek
İnsana her kazanım, o an yaşanırken kalıcıymış gibi gelir. Hedefe ulaşırsın, ürünü çıkarırsın, müşteriyi kazanırsın. Ve birkaç gün — belki birkaç hafta ya da ay — gerçekten “işte oldu” dersin. Ama sonra o his yavaş yavaş kaybolur.
Elbette bu, yaşanan başarının sahte olduğu anlamına gelmez.
Başarmak bir durum değil, bir andır. Yaşanır, iyi hissettirir ve biter. Ve geriye sadece o soru kalır: “Peki şimdi ne olacak?”
İnsanlar büyük bir dönüm noktasına ulaşır, kutlar, paylaşır, gerçekten gurur duyarlar (ki duymalılar da). Ama bir süre sonra yeniden aynı duyguya dönerler — sanki hayatlarında, kariyerlerinde ya da her neyle uğraşıyorlarsa, yeterince bir şey başaramamış gibi. Sanki o kazanç hiç olmamış gibi.
O hissi kovalamak: Kazanmak mı, süreç mi?
Liseden bir arkadaşım, yıllar önce dünya turuna çıkmıştı. Bu yolculuk onun için gerçekten hayatını değiştiren bir deneyim olmuştu.
Birkaç yıl boyunca farklı ülkelere gitti; oralarda yaşadı, çalıştı, yeni insanlarla tanıştı, aşık oldu, eğlendi, yoruldu, bunaldı… Kısacası bir sürü yeni şey tecrübe etti.
Türkiye’ye geri döndüğünde oldukça coşkulu ve mutluydu. Anlatacak çok hikayesi, paylaşacak çok anısı vardı.
Bir akşam, liseden arkadaşlarımızla topluca buluştuğumuzda, anlattığı hikâyelerin arasında dayanamayıp sordum: “Bütün dünyayı gördün, artık sırada ne var?”
Gülümsedi ve şöyle dedi:“Vallahi ne yapacağımı bilmiyorum. Tur bitip dönünce farklı hissedeceğimi, ‘vay be, bütün dünyayı gördüm artık’ diyeceğimi sanmıştım ama öyle olmadı.”
O an fark ettim ki bu hikaye aslında bitmemişti. Dönüp dolaşıp geldiği yer, yeni bir başlangıç noktasından başka bir şey değildi.
“Yeni bir iş kurmak istiyorum,” dedi ama gerçekten iş kurmayı arzuladığı için mi, yoksa o başarma hissini özlediği için mi, emin olamadım.

Gerçekten kalıcı olan nedir?
Bize hep başarıya ulaşmanın amaç olduğu öğretildi. Yeterince çalışırsan, büyük kazanımlar elde edersen, “o yere” varırsın ve ömür boyu tatmin hissedersin dediler. Ama gerçek öyle işlemiyor.
Kazanımlar zamanla siliniyor, dönüm noktalarıysa güzel anılara dönüşüyor.
Gerçekten kalıcı olan şey, o kazanımlara giden süreçtir: Çalışmanın kendisi, çözdüğün problemler, öğrendiğin beceriler, edindiğin deneyimler ve en önemlisi de, o süreçte kime dönüştüğündür.
İşte biriken, insanı dönüştüren de bunlardır. Çünkü önemli olan bir kez kazanmak değil; üretmek, denemek, öğrenmek ve yeniden kazanabilmektir. Tatmin olmak için değil — yaşamla bağını canlı tutmak için.
O ilk satışın ekran fotoğrafına baktığımda bunu anladım. O zamanlar bunun zirve olduğunu sanmıştım. Oysa şimdi biliyorum ki, o sadece uzun bir yolculuğun küçük bir noktasındaymış.
O satışı yapan ben, bir zamanlar bir konuda iyiydim. Bugünkü ben ise artık farklı şeylerde iyiyim. Daha iyi değil, sadece farklı.
Çünkü değişiyoruz, işler değişiyor, ve bizi heyecanlandıran şeyler de değişiyor.
Artık kazanmanın peşinde değilim
Artık eskisi gibi “kazanmanın” peşinde değilim. Eskiden, bana “başardım” dedirtecek hedeflerin peşindeydim. Artık biliyorum: “Başarmak” diye bir son yok. Sadece yaptığın iş var. Ve o işle bağ kurup kurmadığın var.
Bu yüzden artık “Beni başarılı hissettirecek şey ne?” diye sormuyorum. Onun yerine, “Gerçekten yapmak istediğim iş ne?” diye soruyorum.
Yeni şeyler öğrenmemi sağlayan projelere odaklanıyorum. Zorlayıcı ama geliştirici işlerde olmayı seviyorum. Her şey her zaman planladığım gibi gitmeyebilir; ama benim için asıl önemli olan süreç.
O fotoğrafı da bana şunu hatırlatmayı yapsın diye favoriler kısmına kaydettim: Başarıların anlamını yitirmesi normal.
Asıl önemli olan, o yolculuğun beni dönüştürmesi. Çünkü karakter, beceri ve deneyim — işte bunlar insanın kariyerini gerçekten inşa eden şeyler.

Gerçek zafer süreçte saklı
Gerçek şu ki kazanımlar geçicidir; o his de er ya da geç kaybolur.
Benim en çok hayranlık duyduğum insanlar, büyük bir başarıyı cebine koyup oturanlar değil; her şeye rağmen yeniden sahaya çıkanlardır. Yeni şeyler deneyenler, korktukları şeylerin peşinden gidenlerdir. Ve bunu, yeni bir kazanım için değil; çabanın kendisi için yapanlardır.
O yüzden size de soruyorum: Şu anda neyin peşindesiniz? Ve o şeyin peşinden sadece kazanmak için mi, yoksa gerçekten önemsediğiniz için mi gidiyorsunuz?
Peki ya peşinden gittiğiniz şeyin… Bir zafere mi dönüşmesini isterdiniz, yoksa sizi dönüştüren bir yolculuğa mı evrilmesini?



Yorumlar